Nam-ı diğer Old Firm.. Aynı mahallenin düşman çocukları. Direnişçilerle İngiliz yandaşları arasında yapılan maçlar. Mezhep savaşları.. Protestanlar ve Katolikler..
Ne derseniz deyin farketmez, çünkü onlarınki futbol tarihi kadar eski bir rekabet.
Evet çok doğru! Dünya devletleri toprak mücadelesi içerisindeyken, bağımsızlık savaşlarını henüz bitirmemişken Glasgow’un iki yaramaz çocuğu kozlarını çim sahalar üzerind paylaşıyorlardı.
Bayanlar baylar işte karşınızda meşin yuvarlak peşinde silahsız savaşan Glasgow Rangers ve Celtic takımları.
Rangers, Celtic’ten daha önce kurulur (1872). Çünkü Celtic, İrlanda’dan İskoçya’ya göçen ve çoğunluğu Katolik olan aileler tarafından yardım cemiyeti olarak kurulur (1888).
İlk maçı 1-0 lık sonuçla yeşil beyazlı Celtic kazanır. İşte Old Firm derbisinin de miladı o tarihte olur. Azınlıktaki Katolik göçmenler Celtic taraftarı iken, ülkenin Protestan çoğunluğu da Rangers saflarını doldurmuştur. Böylelikle, her iki tarafın da gelecek neslinin artık başka bir takımı seçme şansı kalmayacaktır. Çünkü Old Firm derbisinin başladığı gün Rangers dünyadaki tüm Protestanların, Celtic ise tüm Katoliklerin takımı olmuştur. Siyasi boyutta ise Rangerslılar Britanya Kraliçesine bağlı olduklarını her zaman dile getirirler. Ancak Celtic cephesi bağımsız İskoçya’dan yanadır.
Diğer dünya derbilerinden farklı olarak saha dışında çok yoğun bir rekabet olası değildir. Her iki takım taraftarlarını günlük hayatta birbirlerine laf atarken küfür ederken göremezsiniz. Ama iş stadın içine girince böyledevam etmez. Çünkü artık savaş başlamıştır. Rangers taraftarları maçlarda Büyük Britanya bayrakları açarken Celtic liler geldikleri toprakları unutmadıklarını açtıkları İrlanda bayrakları ile gösterirler. Bu nedenle, maç günü binlerce İrlandalı feribotlarla İskoçya’ya geçerek Celtic’i desteklemeye gelir. Katoliklerin, Protestan çoğunluğun altında ezildiği ve yoksulluğu gidermek için çıkış yolu olarak kurdukları hayır örgütü kısa süre içerisinde hegomonyasını tüm ülkede kabul ettirmiş ve üst üste şampiyonluklar elde etmiştir. Ancak genel tabloya bakıldığında tam 126 yıldır kapışan bu iki ezeli rakip toplamda 399 maç yaptı. 399 maçta en çok gülen taraf 159 galibiyeti bulunan Rangers olurken, Celtic 144 galibiyet aldı. 96 maç ise berabere noktalandı. Celtic'in 45 şampiyonluğuna karşı Rangers 54 kez ipi önde göğüsledi.
Bu kuzey Avrupa derbisine özgü, başka bir yerde bulamayacağınız noktalar vardır. Futbolla uzaktan yakından alakası olmayan İskoçlar bile Old Firm'in sonuçlarını takip ederler.
Hiçbir zengin Protestan, fakir Katolike mağlup olmak istemez. Özgürlükçü bir Katolikin İngiliz hayranı olan İskoç Protestanlara mağlup olmak istemediği gibi.
Fikstür çekildiği andan itibaren herkes yılık planını bu maçlara göre yapar. Yani 365 günlük bir yılda İskoçya için, IBROX ve PARKHEAD'da yapılacak maçlar çok önemlidir. Farklı mezheplere inanıp kendi takımlarında oynayan oyunculara yeşil beyazlılar daha ılımlı yaklaşır. Rangers taraftarı bu konuda daha katıdır..
Celtic-Glasgow Rangers derbisinin İskoçya’da hayatın akışını belirlemesine etki eden ünlü teknik direktör Sounessfarkında olmadan Old Firm macerasına farklı bir açı kazandırmıştı. 1989 yılında Mo Johnston‘u Rangers'a transfer etti. Johnston'un Katolik olduğunu açık açık beyan etmesi ve Celtic'in eski değişilmez oyuncularından olması Rangers taraftarını daha da ateşlendirdi. Öyle ki Johnston'un golüyle 1-0 biten Celtic maçı, birçok Rangers taraftarı için 0-0 bitmişti.
126 yıldır süregelen bu rekabete dair ilginç başka bir olay da 4 sezon önce 2010-2011 yılında Bursaspor'un tarihinde ilk kez katıldığı Şampiyonlar Ligi'nde Glasgow Rangers ile karşılaşmasında yaşanmıştı. İskoç ekibi Glasgow'daki maça Bursaspor’ un yeşil-beyaz formayla gelmemesini istemiş, fakat Bursaspor bunu kabul etmemişti. Bu durum karşısında Celtic taraftarları Bursaspor taraftarlarından hiç birinin otel tutmamasını ve onları kendi evlerinde ağırlayacaklarını söylemişlerdi.
Old Firm derbisi olaylarına damga vuran oyunculardan, Celtic kalecisi Boruc, bir maç sonu Rangerslı futbolcuların elini sıkmayı reddetti ve zehir zemberek açıklamalar yaptı: “Yenilselerdi hiçbiri de gelip elimi sıkmak istemezdi, yendikleri zaman geldiler, çünkü amaçları beni Polonyalı bir Katolik olduğum için aşağılamaktı. Takımlarını da oyuncularını da sevmiyorum” diyerek derbide tansiyonun ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha göstermiştir
Yine Old Firm derbisi sırasında en yetenekli İskoç oyuncular arasında gösterilen Celticli Aiden McGeady’nin top her ayağına geldiğinde kıyamet kopmuştu çünkü genç yıldız İskoçya yerine İrlanda Milli Takımında oynamayı seçmişti. Bu durumu hazmedemeyen Rangers taraftarı, Celtic’in Japon yıldızı Nakamura korner atarken, kale arkası tribününde kollarını uçak kanadı gibi açarak 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın İngiliz-Amerikan müttefik uçaklarıyla yerle bir edilmesine gönderme yapmışlardı.
Ünlü İskoç futbol adamı Souness'a oyunculuk ve teknik direktörlük yıllarında İngiltere ve Türkiye’deki derbilerin önemi hatırlatıldığında; "ben Old Firm derbisi oynadım" diyerek gereken mesajı vermiştir. Başka bir örnek de İskoçların ünlü hakemi Hugh Dallas veriyor derbinin önemine dair. "Savaşta Hırvatlar ve Bosnalılar birbilerinin kafalarını kesiyorlardı. UEFA Hırvatistan-Bosna Hersek maçına beni atadı, cünkü defalarca OLD FİRM yönettim" der.
Glasgow şehrine tatil planlarınız varsa ve bu rekabetten bihaberseniz, size tavsiyem mavi-kırmızı ve yeşil- beyaz renk kombinleri ile ortalarda pek dolaşmayın. Çünkü Glasgow derbisi diğer dünya derbilerine pek benzemiyor..
Esen kalın..
b-karababa@hotmail.com
Spor, Antik Yunan medeniyetlerinden beri var olan bir olgudur. Kimi zaman toplumların algılarının yönetilmesinde kimi zaman savaşların yerine, kimi zaman ise barışların aracılığını yapan sporun temel bileşeni tabiki sporcunun kendisidir.
İyi bir şutörün takımın en iyilerinden olması gerekir. Takımda en az hata yapma lüksü olan oyuncu takımın şutörüdür.
Altyapı denildiğinde Barcelona'nın La Masia'sı hakkında övgü cümleleri kurmak adettendir. Peki Barcelona altyapısı gerçekten harika mı?
Metin Kurt